İki haftadır anneliğimin en zor sınavını verdiğimi düşünüp duruyorum. Kızım anaokuluna başladı, okulu sevecek mi, alışacak mı, güvende mi, keyfi yerinde mi, okul yetkilileri/öğretmenleri ne kadar öz verili diye düşünüp kendi içimi yedim durdum. Her anne gibi. Evladımın üzerinde idi gözlerim her koşulda. Ama yeter mi korumaya? Yetmedi işte! Bir çocuk, ekmek almaya giderken kafasından vuruldu, 9 ay komada kaldı. Sonra tarih oldu. Hem de ne tarih oldun çocuk! Daha önce de dedim. Senin bu hayattaki misyonun büyükmüş, canın pahasına ödedin ama. Küçük bedeninle büyük iş başardın Berkin Elvan.
11 Mart sabahı bir doğum odasında, bir bebeğin gelişini beklerken başka bir bebeğin gidişinin haberini aldım. Çok zordu… Siz sessiz ağlamayı bilir misiniz? İşte o an! İçim, dışım sessiz sessiz ağladı. Ama bugün işte artık sesimi kısamıyorum ağlarken. Çok üzgünüm, hem de çok. Hiçbir şey söylemek, yazmak, yapmak gelmiyor içimden.
Berkin’ in anası, nasıl ağlıyordur şimdi biliyor musunuz? Bundan 10, 20, 30 sene sonra da böyle ağlayacak. Evlat acısı bu unutulmaz! Ah, hatırlıyorum da canım babaannem dört çocuğundan birini çocukken hastalıktan kaybetmişti. Babaannem 70’li yaşlarında iken bile oğlunu anlatırken ağlardı. Çok ağlardı hem de… O zaman anlamazdım. Şimdi ben de anayım, anlıyorum. Hem de çok iyi anlıyorum. Kendi zorlu sınavımı düşünürken de ne bencil olduğumu fark ettim.
“Ateş düştüğü yeri yakar” derler. Artık öyle olmuyor arkadaş. Ateş her yanımızı sardı. Nasıl çıkacağız bu ateşin içinden. Ölmesin gençlerimiz, çocuklarımız. Yanıyor, yüreğimiz yanıyor. Evlatlarını kaybeden o analar ile birlikte yüreğimiz yanıyor. Hepimiz yanıyoruz.
Ama biliyoruz bir gün bitecek bu kin ve nefret! Bitmeli, buna inanmak istiyoruz.
Bu yazım 15 Mart 2014 tarihinde HT Hayat Köşem’ de yayınlanmıştır.
BU GÖNDERİ İÇİN YORUMLAR KAPALIDIR